Damla Aktaş/Gıda Mühendisi

Tarih: 20.09.2025 13:07

Bal Ve Sağlık İlişkisi

Facebook Twitter Linked-in

Bal arıları tarafından doğal olarak üretilen bal, TS 3036 Bal Standardı’na göre; Bitkilerin çiçeklerinde ya da diğer canlı kısımlarında bulunan nektar bezlerinden salgılanan nektarın ve bitki üzerinde yaşayan bazı böceklerin, bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak salgıladığı tali maddelerin, bal arıları (Apis mellifera) tarafından toplanması, vücutlarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucunda meydana gelen tatlı bir üründür. Arıların, nektarları bala dönüştürmeleri tamamen biyokimyasal bir olay olup kovan içerisinde doğal ortamda gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla doğal olan balın bileşiminde sağlık için yararlı birçok biyoaktif madde bulunur, bu yüzden dışarıdan herhangi yabancı bir madde ilave edilmemelidir, doğal yapısıyla olduğu gibi kalmalıdır. Fruktoz ve glikoz gibi doğal şekerleri ihtiva eden bal, rengini su beyazından koyu kahverengine kadar alabilir. Akıcı, viskoz ve kısmen veya tamamen kristalize olabilen bal, tadını ve kokusunu bitkinin türüne göre almaktadır. Gerçek, doğal olan bir balın bileşimi ise Bal Tebliği’ne ( 2012/58) göre şu şekilde olmalıdır; 100 gram balda; ·       Su (en fazla, g) 20, ·       Sakkaroz (en fazla, g) 5-10, ·       Früktoz +glikoz (en az, g) 45-60, ·       Serbest asitlik (en fazla, meq/kg) 50, ·       HMF (en fazla, ppm) 40, ·       Prolin miktarı (en az, ppm) 300, ·       Naftalin miktarı (en fazla, ppb) 10 olmalıdır. Lakin piyasada sahte balların da satıldığı unutulmamalıdır. Tüketiciler bal almak istediklerinde sahte bal mı yoksa doğal bal mı aldıklarına dikkat etmelidirler. Peki, sahte bal ne demek? Bal arılarının nektar veya salgı yerine şeker şurupları ile beslenmeleri sağlanarak bu şuruplardan bal üretmesi veya doğrudan şeker şuruplarının bala ilave edilmesi sonucunda sahte bal dediğimiz bal meydana gelmektedir. Sahte bal, balın prolin içeriğinin, potasyum -sodyum oranının ve toplam polen spektrumunun belirlenmesi ile anlaşılmaktadır. Bunlar dışında balın asitliği, sakkaroz içeriği ve HMF düzeyleri de doğal bal ile sahte balın birbirinden ayrılmasında kolaylık sağlamaktadır.  Balın sağlık ile ilişkisine baktığımızda ise şunları diyebiliriz; Bal içerdiği vitaminler, mineraller, organik asitler, flavonoidler, fenolik asitler, aminoasitler, enzimler nedeniyle sindirimde kolaylık ve besleyici özellik sağlar ayrıca birçok hastalığın tedavisinde iyileştirmede hızlandırıcı etki yapar. B vitaminlerini ve C vitaminini içerdiği için antioksidan etki gösterir. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu ( magnezyum, potasyum, fosfor…) gibi mineral maddelerce de zengindir. Bal antimikrobiyal etki gösterir, bu ise içerdiği düşük su aktivitesi ve yüksek asitlik değerinin yanı sıra hidrojen peroksit, flavonoid, fenolik asit gibi bileşikleri de yapısında bulundurduğundandır. Dolayısıyla hastalık yapıcı yani patojen bakterilerin gelişimini engelleyip insanlara güçlü bir bağışıklık kazandırır. Hakeza virüslerin, mantarların ve parazitlerin de gelişimine olumsuz etki ederek sağlığı korur. Mide ülserinin temel etkeni olan Helicobacter pylori bakterisinin gelişimini inhibe ederek hastalığın etkisini azaltır. Kanser hücrelerine ve tümörlerin gelişimine durdurucu veya yavaşlatıcı etki gösterir. Bu bağlamda mide, kolon ve karaciğer gibi organların kanser tedavisinde balın olumlu etkileri söz konusudur. Bunun gibi sağlığa birçok faydası olan balın beslenmede yerini alması elzemdir. Tüketiciler doğru bir beslenme anlayışı için neyi ne sıklıkla tükettiklerine bakmalı, yeterli ve dengeli beslenmeye önem vermelidirler. Bu anlayışla insanların yaşam profilleri daha kaliteli hale gelecektir ve evvela sağlıklı konfor alanı gelişimi söz konusu olacaktır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —